Mektuplar

Tekfir Fitnesini Soran Müslümana Mektup

24098
26.05.2012

Selamunaleyküm. Sayın Hocam, Ben ilmî derecesi az olan fakat bir konu duyduğunda onu araştırma gayretine giren birisiyim. Bundan yaklaşık 2 yıl kadar önce bana bazı yakın arkadaşlarım bazı konularda tebliğ yaptı. O zamana kadar duymadığım ya da duyduğum hâlde tam olarak anlayamadığım bazı kavramları açıkladılar bana. Bunlar; tevhid, şirk, ilah, küfür, tağut, laiklik, bel'am, hizip vs. Bunlara Kur'an ve sünnetten deliller getiriyorlardı. O zamana kadar olan din anlayışım değişmişti artık. Artık gerçek bir Müslüman olmuştum. Tabi bu konuları öğrenince durmak olur muydu? Meğerse o zamana kadar bazı İslam düşmanlarının resimlerini evlerimizde tutuyormuşuz haberimiz yok, ilk işimiz bunları imha etmek oldu. Daha sonra yakınlarımdan başlayarak tebliğe kalkıştım. Ailemdekilere bunları anlatmaya çalıştım, İslam düşmanlarını anlattım, bunların sistemlerini, ilkelerini… O zamanlar seçimler vardı onlardan oy kullanmamasını, kullandıkları takdirde şirke düşeceklerini söylüyordum. Tabi babamla bağrış çağrış, hatta babama şöyle söyledim: Oy kullandığınız takdirde cenaze namazınızı kılmam. Bu sözümden dolayı 6-7 ay konuşmamıştık. Annem gözyaşları içinde üzülüyordu bu durumumuza vs.

Ailemle kalmadı bu çabalarım. Yakın arkadaşlarıma da anlatıyordum. Onlar da etkilenmişti bu konularda. Artık tek Müslüman ben ve benim gibi düşünenlerdi. Ne camideki imam, ne de TV’ye çıkan hocaefendiler artık benim gözümde Müslüman değildiler. Onlar bel'amdı. Bana tebliğ edenlerin tevhid anlayışları; kesinlikle oy kullanmayacaksın, bel'amların arkasında namaz kılmayacaksın, askere gitmeyeceksin, çocuğunu okula göndermeyeceksin vb. 3-4 hafta cuma namazlarına gitmedim, oy kullanmamıştım, devlet imamlarının arkasında namaz kılmıyordum, karar vermiştim askere gitmeyecektim vs.

Yazımın başında da dediğim gibi bu konuları araştırmaya başladım, farklı şeyler buldum. Yukarıda yazmış olduğum kavramları daha iyi anlamaya başlamıştım ve anlamıştım ki bu içinde bulunduğum durum büyük bir fitneydi. (Allah razı olsun sizin videolarınızdan büyük istifade ettim). Evet bu bir tekfir fitnesiydi. Bu düşüncelerimden tevbe ettim, yaptığımın yanlış olduğunu anladım. Çünkü tevhid yalnızca bunlardan oluşmuyordu. Hâkimiyetin tevhidin bir cüzü olduğu doğruydu fakat tevhidin başka cüzleri de vardı. Ve insanları küfürle itham etmek de çok tehlikeliydi. Pişman olmuştum, çünkü camideki benimle aynı kıbleye duran insanlara müşrik gözüyle baktığım için. Hocam bu düşünceler içerisinde değilim fakat aklımda hâlâ daha tereddütlerim var. Bunların etkisinden tam anlamıyla kurtulmuş değilim.

Sorularım şunlar:

1.Yöneticiler Allah'ın hükümlerini bir kenara atıp kendi hükümleriyle hükmediyorlar yani bir nevi rablik iddiasında bulunuyorlar bunlara karşı tepkimiz nasıl olmalı?

2. Okullarda şirk düzeni var, çocukları zorunlu olarak buralara gönderdiğimizde imanımız zarar görür mü?

3. Zorunlu olarak askere gitmek, putlarının önünde saygı duruşu durmak veya yemin törenine katılmak bunlar imanımıza zarar verir mi?

4. Müftülüklerin sitesinden cuma hutbelerine ulaşmak mümkün, İslam düşmanlarının isimlerinin anılacağı o haftalarda cuma namazına gitmiyoruz. Bu konuda yanlış mı yapıyoruz? Yoksa içimiz rahat etmiyor huzur bulmuyor hocam.

5. Çevremizde hâlâ daha imamların arkasında namaz kılmayanlar var. Peygamber efendimiz (s.a.v)'in 3 hafta cumaya gitmeyenin kalpleri mühürlenir hadisini nasıl anlamalıyız. Kalbin mühürlenmesinin belirtileri nelerdir?

Hocam çok değerli olan vaktinizi aldığım için özür dilerim. Hakkınızı helal edin. Allah sizin gibi Müslümanları başımızdan eksik etmesin. Sizlere uzun ve sağlıklı ömürler diliyorum. Allah çalışmalarınızı başarılı kılsın. Emeği geçenlerden Rabbim razı olsun. Cennette bulaşmak dileğiyle…

Selamunaleyküm. Değerli kardeşim,

Sevindim doğrusu. Uçurumun kenarından dönmeyi Allah sana lütfettiği için sevindim. Bu fitne, Ali bin Ebi Talip radıyallahu anhı bile 'Allah için öldürme' cüreti veren bir fitnedir. Çok şükret ki kenarından kurtarmış seni Allah, çok şükret. İnsanların anne babalarını tekfir etmeye cüret etmeleri yani 'kâfir bir anne babanın çocuğu' olmaktan âdeta zevk almaları ve bunu bir başarı olarak görmeleri ne derece vahim bir çılgınlıktır!

Geri dönebildiğin ileriki zamanlarında bu hatadan ötürü çok utanacaksın. Erken tevbe etmen büyük bir nimet olmuş senin için. Bir dalsa idin içine bir daha dönüşün olmazdı. Bu bir kanser gibidir, ilerledikçe zaman; büyür, artar. Ümmetim adına senin için sevindim.

1- Müslümanların, kendi dinlerine göre yönetildikleri ve iman hürriyeti ile yaşadıkları iddia edilemez elbette. Dinimizin siyasete ait bölümleri âdeta kesilip atılmıştır. Küfür ehline zararsız bir din durumuna getirilmiş İslam'a müsamaha edilmektedir. Bu anlayışa açık olan düşünce sahibi gruplara da uluslararası nitelikte destekler verilmektedir. Bunlar doğrudur; itiraz edilebilir yanları yoktur. Bunların doğru olması bizim, dinimizi onların isteğine göre kabullenmemizi de gerektirmez, Anadolu deyimiyle 'papaza kızıp oruç bozmamızı' da gerektirmez. Din bizim dinimizdir. Allah'tan indiği gibi onu yaşamaya ebediyete kadar kararlıyız biiznillah. Bizim imanımız ve azmimiz budur. Önümüze bir mani çıkar da filan bölümünü yaşayamazsak iki noktayı önemseriz.

Birincisi: İmanımızı tam tutarız. Olmuyor diye yeni duruma teslim olmayız. Ebu Bekir radıyallahu anh neye iman etti ise biz de ona iman ettik deriz ve bu imanla ölmeyi mü'min olmak kabul ederiz. Dinimizden tek bir harf taviz vermeye rızamız olmaz.

İkincisi: Bu durum, bizim 'imanımız aslına göredir' tesellisi ile yatmamıza neden olmaz. Şeytan nerede bir gedik açtı ise onu tıkatmak için uğraşırız. Bu uğraşıyı da cihat görürüz. Şeytan siyasette bir gedik açtı ve siyasetsiz bir İslam yayılmaya başladı ise biz siyasetteki gediği kapatmak için uğraşır, didiniriz. İsteriz ki Rabbimiz, bizi şeytanın açtığı gediğe razı olmayan ve onu kapatmak isteyen, dini aslı gibi yaşamak için can ve mal vermeye hazır kullarından görsün. O, öyle görsün ve melekleri şahit olsun, gerisini dert etmeyiz. Bu stratejimizi de, üç beş kişi bir araya gelerek, kendi kendimize icat ettiğimiz, duygusallığın ağır bastığı bir çalışma ile de yapmayız. Allah'ın kitabını en iyi anlayan veya anlaması gereken âlimlerimizle yola çıkarız. Âlimlerin başını çektiği bir hareket içinde bulunuruz. Onlarla istişare eder, onların düşüncelerini önemseriz. Hangi zamanda neyin yapılması gerektiğine onlar karar verir. Peygamber aleyhisselam kılıçla cihat etmişti diye biz de kılıçtan başka silah kullanmayız diyecek bir basitlik içinde olmayız. Bu esnada da şeytanın en önemli taktiklerinden biri olan, dini parçalarına bölme ve o parçalar üzerinden yaşama iddiasında olma tuzağına düşmeyiz. Dini bütün görürüz. Siyaseti alıp gece ibadetini ihmal eden, cihat edip ailesini düşünmeyen, faizle savaşıp zekât derdi olmayan gibi aşırılıklara düşmeyiz. Ümmeti Muhammed'i küçük düşürecek, bölünmüş hâle getirecek fikirlere uzak dururuz. Ne kadar insanın cehenneme atıldığını değil kaç kişinin kurtarıldığını dert ediniriz.

2- Gerek okullar ve gerekse diğer şirke hizmet eden mekânlar, asla benimsediğimiz yerler olamaz elbette. Zarureten oralarda bulunuruz, zaruret kuralları neyi gerektiriyorsa onu yaparız. Alkolün kullanılması nerede ne kadar ruhsat oluyorsa onu da o şekilde kullanırız. İterek kendimizi çaresiz duruma sokmayız. Bizim vazifemiz, çaresizliğimizi ve ezilmişliğimizi tadat değildir. Yani, bir Müslüman, dertlerini sayarak, düşmanlarına lanet ederek tesbih yapmış olmaz. Kötüyü tadat etmek değil iyiyi neşretmektir görevimiz.

3- Mü'min, iradesi dışında kendisine uygulattırılan işlerden mesul değildir. Yeter ki rıza göstermesin!

4- Camiyi ve cemaati, terk ederek kime hizmet ettiğimizi düşünmemiz gerekir. Cuma namazının şartları arasında hutbenin kalitesi diye bir şey yoktur. Ortadaki kaliteyi de biz oluşturmalıyız. Bence, bin mü'min gencin cumayı protesto etmesindense bir gencin, sarığına yakışmayan bir hutbe irat etmiş imam efendinin karşısına geçerek, nezaketi ve letafeti ile: 'İmam efendi, Allah sana, bu hutbeyi mi bize irat etmeni emretmişti?' diye sorması çok daha etkilidir. Bülbül dağa küsmüş de dağın haberi olmamıştansa, dağı dinamitlemek çok daha yararlıdır. Bunun adına kamuoyu oluşturmak da diyebilirsiniz. Bırakıp gittikçe kime kalıyor, buna dikkat edebiliriz. Şeriat'ımız bize, 'Bırakın gidin.' mi diyor, 'Emredin, nehyedin!' mi diyor? Biz, düzeltene kadar emreden, nehyeden ümmetiz!

5- Mü'min insanın yaptığı işte niyet ve esasa uygunluk, yaptığının Allah için olmasını sağlar. Allah için yapmak ve Şeriat'ın kurallarına uygun yapmak önemlidir. Allah için yapmak da ancak Allah'ın emrettiklerini esas alarak yapmakla mümkün olur. Nefislerimizi, gençlik duygularımızı, liderlik hırsımızı tatmin için yaptığımız işlere biz, Allah için diye kalıp biçsek ne değeri olacak? Cuma namazının ne zaman ve nasıl terk edileceği bellidir. Şu andaki şartlar buna uymamaktadır. İnşaallah Cuma namazını terk edenler, bunu yorumlama hatasından yaptıkları için 'Allah katında cumasızlardan yazılmıyorlardır.' diye dua ederiz.

Allah seni, kulluğunda muvaffak kılsın. Bize de dua et.

Nureddin YILDIZ

Nureddin Yıldız