Yazılı Fetva

Müminler arasında gruplaşma

7430
28.09.2011

Selamun Aleyküm muhterem hocam. Bir sevdiğimiz arkadaşımızla aramızda çıkan bir sorun yüzünden çok sık kırıcı olabilecek şekilde tartışıyoruz. Konu üstad bediüzzamanın "BİRİNCİSİ: Sen mesleğini ve efkârını hak bildiğin vakit, “Mesleğim haktır veya daha güzeldir” demeye hakkın var. Fakat “Yalnız hak benim mesleğimdir” demeye hakkın yoktur. وَعَيْنُ الرِّضَا عَنْ كُلِّ عَيْبٍ كَلِيلَةٌ - وَلٰكِنَّ عَيْنَ السُّخْطِ تُبْدِى الْمَسَاوِيَا (Rıza gözü, ayıplara karşı kördür. Kem göz ise çirkinlikleri gösterir.) sırrınca, insafsız nazarın ve düşkün fikrin hakem olamaz, başkasının mesleğini butlan ile mahkûm edemez."(1) demiş olduğu bu söz üzere bir konuşmamızda benim cemaatim daha iyidir. Fakat diğer cemaatlerin yaptığı da haktır dedim. (ama sadece o an için yoksa kapı kapı gezipte bu lafı dediğimiz yoktur) O da vay efendim sen nasıl benim cemaatim iyi dersin müslümanları katagorize edersin dedi ve iş uzadı. Ben de tamam nurettin Yıldız hocamıza yazayım dedim. Kategori işine gelince haşa ben kimim ki müslümanları kategorize edeyim o vazife Allahın vazifesidir dedim. Fakat hayatta her işte katagori vardır. Cennet bile 7 kat deniyor demekki herkes aynı kata gidemeyecek dedim ama bu arkadaş hala sen benim cemaatim iyidir diyemezsin diyor başka bir şey demiyor. Şİmdi Bediüzzamanın bu sözüne binaen kişi tabi her doğru her yerde söylenmez düsturuna da uyarak benim cemaatim mesleğim meşrebim yolum üslubum daha iyidir diyemez mi? Yanıtlarsanız çok sevineceğim. Sadece iyidir fakat karşıdakine de kötü dememek şartıyla. Vaktinizi aldım hakkınızı helal edin hayırlı geceler.. Vesselam..

Selamünaleyküm. İslam, bizim en üst şemsiyemizdir. Hiçbir amaçla hiçbir kavram bizim için İslam kelimesinin ifade ettiğini etmez. Ne doğduğumuz topraklarımız ne de elinde iman öğrendiğimiz şeyhlerimizin, hocalarımızın meşrepleri! Mü'min olmamızın gereği budur. Maalesef, bu hakikati herkes dile getirdiği hâlde kimi mü'minler, bulundukları klikleri, grupları dinlerinden üstün tutma meyli göstermektedirler. Görünürde onlar da dinimiz esastın diyorlardır ama tatbikata geldiğinde din grubun gerisinde kalmaktadır. Bu hakikatin yanında önemli bir hakikat daha zikredilmelidir. Bilhassa halifesiz dönemlerde İslam, devlet himayesinden yoksun kaldığı için cemaatler adı verilen küçük birliktelikler eliyle ciddi mesafeler kat etmiştir. Bunu asla yok sayamayız. Anadolu'da, Mısır'da, Kafkasya'da bir küçük evde veya bir caminin arka bölümünde başlayan bir hareket büyük kitlelerin hidayetine vesile olacak çığırlar açabilmiştir. Bu da inkârı kabili mümkün olamayan bir gerçektir. Buna da şükretmeliyiz. Üçüncü bir hakikat de şudur:
Kişilerin hatalarının kurumlara mal edilmesi makul değildir. Eğer kişilerin hatalarını kurumlara mal edeceksek o takdirde alkol tüketen bir mü'minin hatasını da İslam'a mal etmemiz gerekir; İslam ve alkol birleşmeyeceğine göre, bir kişinin hatasını muhakkak onun bağlı olduğu cemaate, guruba da mal etmemiz doğru olmaz. Eğer grubun ilkeleri arasında o kişinin hatasını benimseme varsa mesele kalmaz, elbette mal etme mecburiyetinde kalırız. Öyle değilse, zorlama yoluyla kişilerin hatalarını gruplara mal etmekle yanlış yapmış oluruz. Bizim itikadımızda masum bir kişidir, o da Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemdir. Onun dışında ne kişiler için ne de cemaatler için masumluktan söz edemeyiz. Durum böyle olunca da şu cemaat 'en doğrudur' tarzında bir iddia yerine 'şu cemaat doğruya en yakındır' demekle daha mü'min kişiliğine yakın bir beyanda bulunmuş oluruz. Eğer bir mü'min, bulunduğu beraberliği put görüyorsa o mü'min hakkı görmekte zorlanır. Bu bir aşırılıktır. Ashabı kiramdan daha değerli bir grup ne bulunmuştur ne de bulunacaktır. Ama onlar birbirlerini tenkit etmişler hatta hak uğruna birbirleri ile mücadele bile etmişlerdir. Salıp gitmekle tutup yapışmak arasında dengeli bir çizgide bulunmamız hayra uygun olan tutumdur. Bu meselede sözünü ettiğimiz tartışmanın daha ağırı bu hususun vaktimizi alacak şekilde bir cebelleşmeye götürmesidir. Hadisi şerifi biliyorsunuzdur. Münafığın alametlerinden biri de tartışmayı aşırıya kaçırmaktır. Eğer birbirimizi ikna edemeyeceğimize kani olursak asla tartışmamalıyız. Her tartışma saati hem ömürden bir saati boşa harcıyor hem de bizi yıpratıyor. Birbirimizle uğraşmaya vakit bulamamış iyi bir işaret değildir. Allah Teâlâ ayaklarımızı sabit kılsın.

Nureddin Yıldız