Mektuplar

Borcunu zamanında ödemeyenlere karşı Müslümanın tavrı ne olmalı?

7309
09.10.2017

Nurettin hocam Selamun Aleyküm. Hayırlı günler. Günlük yapmış olduğumuz taksitli ticaretlerde nasıl bir akit yapılması gerekir? Borçlu borcunu taksit zamanında ödemezse nasıl bir yaptırım uygulanmalıdır? İnancımız gereği bankalar gibi gecikme zammı uygulayamadığımız için bizim yaptırımımız ne olmalı?

Selamünaleyküm.
Kıyamete kadar rızkı helal temin etmek ve tüketmek en büyük cihat alanlarımızdan olacaktır. Helal rızık için yaşayan bir ümmetiz diyebiliriz. Hedefimizin böyle olması, bunun şeytan için de tuzak alanı oluşturmasını gerektirmektedir. Ona göre dikkat edecek ve gayret edeceğiz. Allah’tan yardımını dileyeceğiz.
 
Taksitli satış veya bir sebeple ortaya çıkan borçlanmaların ödemesinin geciktirilmesi cahiliye döneminden beri var olan bir sıkıntıdır. Cahiliye döneminde bu sıkıntıyı faizle çözdüklerini zannettiler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz ise veda hutbesinde faizi ayaklarının altına aldı ve bu ümmetin gündeminden sildi. Bizim için de söz bitti.
 
Ne yazık ki, iman ettiğini söyleyen insanların en hassas olmaları gereken helal rızık meselesindeki lakaytlıkları git gide artmaktadır. Mü’min insanın, borcuna sadık olmamasının izah edilebilir hiçbir yanı yoktur. İnsanlar borcuna sadık değil diye de ticareti bırakacak değiliz. Bu sebeple, borçlanmayı gerektiren ticari ilişkilerde her şeyden evvel borç ve alacak ilişkisinin mer’i kanunlarla güçlendirilmesi gerekir. Yazma, kefalet, rehin gibi işlemleri yapmaktan kaçınmamalıyız. Şunu bilmekte yarar vardır:
 
Ticari ilişkilerde dostluk, akrabalık olmamalıdır. Daha sonra dövüşmeye sebep olabilecek bir ilişkiyi, öncesinden küsme/darılma şeklinde bir sonuç üretecek olsa bile ciddi tutmak gerekir. Ticaret ve dostluk, ilkeleri çiğnemeye gerekçe olabilecek beraberliği getirmemelidir.
 
Bütün tedbirlere rağmen ortaya bir ‘ödememe/erteleme’ çıkacak olursa mer’i kuralları kullanabiliriz. Mahkeme yöntemini kullanmanın bir sakıncası yoktur. Şu kadar ki, mahkemeler alacakları, faizi ile tahsil etmektedirler. Elbette biz o faize tenezzül edemeyiz/etmeyiz biiznillah. Borçlu olan taraf bizim bu hassasiyetimizi bilerek suiistimal yönünü tercih etmesin diye de şöyle bir uygulama yaparız:
 
Önceden her türlü incelemeyi yapar tedbiri alırız. Meri hukuk açısından dosyamız tam olur. Ödemede sıkıntı çıktığında hukuk mecrasını kullanırız. Merhametli ve esnek davranmaya gerek yoktur o noktadan sonra. Mahkemenin neticesinde mesela 100 olan alacağımız bize 120 olarak verilecektir. Biz onu tahsil ederiz. Hakkımız olanı kasamıza koyarız. Geri kalanından mahkeme/avukatlık masraflarını veririz. Artanı olursa onu da bir hayır kurumuna devrederiz. Böylece mü’min insanların faiz hassasiyetinin sömürülmesine mani olmuş oluruz. Bu sonuçtan sonra kesinlikle alacaklı ile borçlu arasındaki ilişki bitmemiştir. Evet, mahkemeden para tahsil edilmiştir ama alacaklının manevi ızdırabı ödenmemiştir. Ortada bir helallik gerektirecek zulüm vardır. Paranın gecikmesinin getirdiği menfaat kaybı vardır. Borçlu bunları telafi etmeye mecburdur. Alacaklının elinden tutup helallik isteyebilir. Kaybının karşılığını mesela bir hediye ile de sağlayabilir. Ahirete intikalden önceki son çözümlerdir bunlar.
Allah Teâlâ, evlerimizi helal rızık ile şenlendirmeye bizi muktedir kılsın.
Selamünaleyküm.
 
Nureddin YILDIZ
fb.com/nureddinyildiz
twitter.com/nurettinyildiz
instagram.com/nureddinyildiz