Mektuplar

Tevessül ve Rabıta’yı soran aklı karışık Müslüman'a mektup

38196
24.11.2011

Muhterem hocam, ben Almanya’da yaşıyorum. Arkadaşlarımla birlikte 'Tarikatların Dünyası' adlı dersinizi birkaç defa dinledik. Kendimizce inceledik. İstifade ettik. Sağ olun, var olun. Allah Teâlâ sizlerden razı olsun. Bu durumda rabıta, himmet, (şeyhin) bereket(i), teberrük, tevessül gibi konulardaki yorumlarınızı rica ediyoruz.

Allah Teâlâ’nın aramızdaki muhabbeti, rızasını kazanmamıza vesile kılmasını niyaz ederim.
Değerli kardeşim,
Bir kere dinimizin kaynakları ve din olarak tatbik ettiklerimiz hususunda şu temel umdeyi beyan edeyim:

- Allah’ın Kitab’ı ve Nebi’sinin Sünnet’i esastır. Bu ikisinde ne varsa iman etmek, gereği ile amel etmek durumundayız.

- Bu iki kaynağa ilave yapmakla, onları eksiltmek arasında bir fark görmüyoruz.

- Din olarak uygulanabilecek bir işin, SAHİH ve SARİH bir şekilde bize ulaşmış olması gerekir. Din, muğlak ifadeler üzerinden yaşanamaz. Bilhassa hüküm ihtiva eden, kişinin imanı veya küfrü ile alakalı hususların SAHİH ve SARİH bir yolla ulaşması şarttır.

- Dini yaşantısı örnek olan neslin, ASHABI KİRAM ve TABİİN nesli olduğunu kesinlikle tartışamayız. Bu iki neslin yaptığı hüccettir. Onlardan sonraki nesillerin büyüklerinin işlerinin İÇTİHAT DEĞERİ vardır. Bu da şu demektir: Bir mü'min, birinci ve ikinci nesilden gelen uygulamaları ibadet maksadı ile yapar, yapmalıdır. Üçüncü ve daha sonraki nesillerden gelen uygulamalar ise içtihat değerindedir. İçtihat değerinde olmak da, avamdan birinin müçtehit birine uymasıyla ilgili genel kuralın çizgisinde kalması şeklinde tatbik edilir. Bu da içtihatların birden çok olmasının normal görülmesi, bir içtihadı ‘yegâne yol’ görmenin mümkün olmayacağı prensibini ortaya koyar.

- İçtihat çizgisinin de, üçüncü ve dördüncü nesilden sonra sınırlandırılması gerekmektedir. Bu sınırlama ise, Ebu Hanife ile başlayan ve Ahmed bin Hanbel ile tabii bir süreçte sonlandırılan müçtehit nesil çizgisinin uzatılmamasını gerektirmektedir. Eğer bir içtihat ihtiyacı olacaksa o da toplu içtihat niteliğinde olmalıdır.

- Bu dönemlerden sonraki nesillerin içinde gelişen fikirler ve kavramlar;

a- Kesinlikle birinci nesildeki uygulamalar gibi görülemez. Hiç kimseyi; kimliği, ilmi, unvanı ne olursa olsun Ebu Bekir veya Hasan Basrî gibi göremeyiz. Hiçbir ilim sahibi, Ebu Hanife’nin kabul görmüşlüğü düzeyinde görülemez.

b- Bu dönemlerde gelişen hiçbir kavram, SAHİH ve SARİH naslarla belirlenmiş konular gibi tutulamaz.
Bu dönemde gelişen kavram ve akımlara yönelik oluşan rağbet ve beğeninin, ashabı kiramın icmaı ile bir tutulmasını, dine müdahaleye götürebilecek bir tehlike olarak görürüz.

c- Bu dönemlerdeki içtihatları ise içtihat sahibini benimseyebileceğimiz kadar benimseyebiliriz. Mü'minlerin içinden birinin, mü'minler nazarında ithal olmakla itham edilmemişliği varsa, içtihat edeceği konular bulunabilir. İçtihat eder, o içtihadı saygıyla kabul edebiliriz. O içtihada aykırı bir içtihat yapılamaz denmesini ise kesinlikle kabul edemeyiz. Nihayetinde bir içtihat olarak görmemiz, onu dışlamamamızı gerektirebilir ama ‘itiraz edilemez bir din’ gibi görmemizi gerektirmez.

- Ümmet’in menfaatleri ve Ümmet’e mâl olmuş uygulamaları, kesinlikle bireysel ve grupların menfaat ve uygulamalarından üstün tutarız. Mesela namazın kılınmasını, iffetin korunmasını, faiz ve benzeri haramlarla savaşılmasını bir tarikatın programının tatbiki ile bir tutmayı tehlikeli buluruz. Zira namaz ve onun karşı cephesinde faiz, bu Ümmet’in temel dinamiklerindendir.Kesinlik ve bağlayıcılıkları hususunda tek bir kelime edilmemiştir. Asırlar sonra çıkmış bir şey ise iyi ve doğru olsa bile bir namaz değildir, bir hac değildir. Muhakkak bir öncelikli ve önemli ayrımı yapmaya mecburuz.

Bu girişte zikredilen ilkeler doğrultusunda sorunuzdaki kavramlara işaret edebiliriz. Örnek olarak ‘rabıta ve tevessülü’ ele alalım.

Rabıta için SAHİH ve SARİH bir nas yoktur. Bunu iddia etmek bile mümkün değildir. Bu nedenle de ashabı kiram arasında bir uygulaması da yoktur. Üçüncü nesilde de uygulanmış değildir. Daha sonraki dönemlerde ortaya çıkmış bu uygulamanın, bir şirk olarak yorumlanmasını abes ve çirkin buluruz. Zira şirk, bir insanın yuvarlanabileceği en derin bataklığın adıdır. Bir mü'minin, velev ki hata ettiğini kabul edeceğimiz bir uygulamasından ötürü şirke izafe edilmesini kabul edemeyiz. Bu tehlikeli bir itham olur. Mü'minin yaptığı işteki niyetine ve yorumlanabilecek yönlerinin bulunup bulunmadığına dikkat etmeliyiz.

Bu ilke doğrultusunda rabıtayı, yapılacak iş olarak görenlere müdahale etmek durumunda değiliz. Onların da bizi, namazı terk etmiş biri gibi görmelerini de kabul edemeyiz. Madem ki, Ebu Hanife neslinin dışındaki içtihatlarda birbirimizi itham etmeyecektik, Allah Teâlâ’nın göreceği hesapları biz görmeye kalkmamalıyız.

Tevessül örneğine gelince: Tevessül'ün Sünnet’te teşvik edilen bölümü vardır. Bu da kişinin kendi salih amelleri ile tevessül etmesidir. Yaşayan salih bir kişiye tevessül etmenin de örneği vardır. Mezarda yatanlara tevessül etme hususunda ise ağır tartışmalar olmuştur. Bir konuda Ümmet’in büyükleri arasında tartışma yapılıyor olması, ilk nokta itibariyle o konuda SAHİH veya SARİH bir nassın bulunmadığını gösterir. Böyle bir durum ise, tartışma yapanların birbirlerini itham etmelerine manidir. Tevessüle de bu zaviyeden bakarız. Mü'mine, ‘tevessül edecek amellerin bulunsun, dikkat et’ demeyi, ‘filana tevessül et’ demeye yeğleriz. Bir de bu hususta münakaşayı enerji ve vakit israfı görürüz.

Ümmet’imiz garip bir Ümmet’tir. Garipliği iliklerimize kadar hissedebileceğimiz bir zamanda yaşıyoruz. Topraklarımız işgal altında. Kendi doğurduğumuz çocuklarımıza bile Allah’ın kitabını öğretebilmek için merhamet dilenecek hâle geldik. Neden bu büyük dertleri bırakıp birbirimizle meşgul olalım?

İnsanlar akşamdan sabaha küfre giriyorlar. Kimsenin evinde mü'mince yaşama teminatı yoktur. Fesat kol geziyor. Faiz ekmek peynir oldu.

Biz ne ile meşgulüz? Dinin bütünü gidiyor biz hâlâ, tarikatımızın ihyasını, cemaat büyüğümüzün koltuğunun sağlamlaşmasını mı gaye edineceğiz?

Allah Teâlâ’dan sebat dileniriz. Ayaklarımızı kaydırmamasını, bizi birbirimize düşürmemesini dileniriz.
Çok dua ediniz lütfen.

Nureddin YILDIZ
facebook.com/nureddinyildiz
twitter.com/nurettinyildiz

Nureddin Yıldız